Mardin’in taş evlerinden yükselen hikâyeler, şimdi akıllı şehir projeleriyle geleceğe uzanıyor. Bir köy odasında soba başında anlatılan bu hikâye, hem geçmişi hem bugünü aynı cümlede buluşturuyor.
 
  
  
 
Hele gel otur gari, şu sobanın yanına… Bu taş duvarlar neler gördü, neler duydu bir bilsen. Ben de az yaşamadım ha. Bizim zamanımızda ışık gaz lambasıydı, su kuyudan çekilirdi, yollar taşlı topraktı. Şimdi bak hele… Mardin bir başka olmuş.
Eskiden her evin kapısında taş basamak vardı, şimdi her evin kapısında akıllı sistem. Bir bastın mı ışık yanar, su akar, perde iner. Torun bir gün gösterdi bana, “Dede bak” dedi, “telefondan evi yönetiyoruz.” Dedim ki, “Oğlum, biz zaten akıllıydık, şehir bize yetişmiş!”
Değişim kötü değil ha, ama ruhunu kaybetmemek lazım. Şu taş evler, şu daracık sokaklar, şu minarenin gölgesi… Onlar olmasa Mardin, Mardin olmaz. Ama şimdi güneş panelleri, temiz enerji, akıllı ulaşım derken… sanki tarih teknolojiyle el ele vermiş.
Eskiden sabahları kahvede otururduk, şimdi gençler belediyenin yeni meydanında oturuyor. Ellerinde kahve, dizlerinde bilgisayar. Bizim zamanımızda çoban çocuk taşla top oynardı, şimdi aynı çocuk robot yapıyor.
 
 
Mardin değişiyor evet, hem de sessiz sessiz… Ama eskisini unutmadan. Onun için derim ki:
“Mardin’in devrimi sessizdir ama taşına sinmiştir.”
Bir zamanlar taş evlerin gölgesinde büyüyen bu şehir, şimdi akıllı sistemlerle geleceğe hazırlanıyor. Ama her yeni binanın taşında, her ışığın altında, her yolun kenarında o eski Mardin’in duası, kokusu, hikmeti var.
Hele çayını iç de, dinle gari…
Bu şehirde taşlar bile konuşur, sadece duymayı bilene.