“Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye soran bir sahabiye, Allah resulü (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Sağlıklı, mal mülk toplamaya hırslı bulunduğun; bir taraftan zengin olma ümidi taşırken diğer taraftan da fakirlikten korkar olduğun hâlde verdiğin sadaka en faziletlisidir. Sakın sadaka vermeyi can boğaza gelip de ‘‘Şu malım falana, şu malım filana.’ diye vasiyet edeceğin hayatın son anına erteleme.” (Buhari, Vesâyâ, 7.) Bu hadis bize infakın ne zaman yapılması gerektiğini açıklamaktadır.
Peki, infak nedir? İnfak niçin yapılır? İnfak yaparken nelere dikkat edilmelidir?
Müslüman şahsiyetin olmazsa olmaz değerlerinden birisi olan infak, Kur’ân’ı Kerimde “fî sebilillah” (Allah yolunda) kaydıyla emredilen üç şeyden birisidir. Diğer ikisi cihat ve hicrettir. İnfak, yüce Kitabın hemen başında, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket eden (muttaki) müminlerin bir vasfı olarak gösterilir. (Bakara, 2/3.)
Fıkıhta infakın farz olanına zekât, nafile olanına sadaka, Ramazan ayına özgü olanına da fıtr adı verilir. İnfak geniş anlamıyla; Allah’ın bize lütuf ve ikramı olan maldan, Allah’ın kullarına, O’nun rızasını kazanmak için yapılan her türlü maddi harcamadır.
Kişinin sahip olduğu ilmi, marifeti, bilgiyi ve tecrübeyi başkalarıyla paylaşmak; insanlara iş imkânı (istihdamı) sağlamak, güzel söz söylemek ve hata yapanları bağışlamak; acıkmış ve susamış olan insanı veya hayvanı doyurmak veya içirmek; bilgisizi bilgilendirmek, yol sorana yolu göstermek, bakıma ve şefkate muhtaç bir yetim/öksüz çocuğun yüzüne gülümsemek, başını okşamak gibi hayır kapsamında değerlendirilebilecek tüm davranışlar infaktır. Nitekim “Hayır adına her ne yaparsanız…” (Bakara, 2/215.) ayeti de bu tür bir infaklara işaret etmektedir.
Ayrıca ihtiyacı olan kişiye ihtiyaç duyduğu şeyleri vermek de bir infaktır. Zamanı insanlığın hizmeti için iyi ve yerinde kullanmak da bir infaktır. İnfakın en ileri boyutu; Allah yolunda nefsi feda etmektir. Böyle bir infakın karşılığı da ancak cennettir.
İnfak, kişiye mülkiyetinde bulunan malın, mülkün kendi elinde yalnızca emanet olarak bulunduğunun hem bizim hem de mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunun bilincini kazandıran önemli bir ibadettir.
İnfak edilen mal ilk bakışta nicelik olarak azalsa da elde kalan mal nitelik olarak artmaktadır. Bu artışa “bereket” adı verilir. Bu durum ne matematiğin ne de fiziğin izah edemeyeceği bir husustur. Çünkü rasyonel matematiğe göre 70’tan 1 çıkarsa 69 kalır. Fakat iman matematiğine göre 70’tan 1 çıkarsa 700 kalır. Kerim Allah, Kur’an’ı Kerimde: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz dane bulunan tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir…” (Bakara 2/261) ayetiyle infak konusunda müminlere cömertliğini hatırlatır Mümin, infakla malını nitelik olarak arttırarak temizlediği gibi kendisini de manen temizlemiş olmaktadır.
İnfak, malı dünya heybesinden çıkarıp ahiret heybesine koymak suretiyle geçici olan dünya malını kalıcı kılmanın en önemli yoludur. Tıpkı kesilen kurbanın kürek kemiği dışında tamamını dağıtan Hz. Aişe (r.anh.) validemize Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Desene kürek kemiğinden başka hepsi bize kaldı.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 33.) demesi gibi tükettiklerimiz veya elimizin altındakiler değil, Allah için verdiklerimiz gerçek anlamda bizim olmuştur. Hakikatte Allah rızası için vermek, vermek değil almaktır. Bu gerçek, atasözümüzde “Ne verirsen elinle o gider seninle.” şeklinde ifade edilmiştir.
İman; mümini kâfirden, infak da mümini münafıktan ayırır. İnfak imanın, takvanın ve ihsanın alametidir. Nifakın panzehiri olan infak ile tünel anlamına gelen “nefak” kelimesi arasında bir anlam ilişkisi bulunmaktadır. Nasıl ki bir tünel iki ayrı ucu birbirine bağlıyorsa infak da zenginle fakirin gönlünü birbirine bağlayan manevi bir tüneldir. Böylece veren elle alan el arasında sevgi ve muhabbetin aktığı âdeta görünmez bir tünel oluşur. Ayrıca tünelinin bir deliği bu dünyaya diğeri öbür dünyaya işaret eder. Dolayısıyla tünelin bir ucundan bir şeyler gönderen kimse -görünürde birisine vermiş/göndermiş görünse de- gerçekte tünelin diğer ucuna yani ahirette kendi hesabına göndermiştir.
Kur’an-ı Kerim, muttaki müminlerin bir özelliğinin de bollukta ve darlıkta infak etmek olduğunu belirtmiştir. (Al-i İmran, 3/134.) Zira darlıkta veremeyenler varlıkta hiç veremezler. Bu nedenle infak etmek için malın mülkün çok olmasına gerek yoktur. Sadece geniş bir gönüle, açık bir ele sahip olmak; malın mülkün esiri, kulu ve kölesi olmamak ve servete mülkiyet gözüyle değil de emanet gözüyle bakmak yeterlidir.
Allah yolunda harcamayı ifade eden infak, insanlar arasındaki kardeşlik duygularının pekişmesini sağlayan, dünya malına olan hırs ve tutkuları dizginleyen; dünyevileşmekten ve mal/mülk bağımlılığından yani servetin esiri olmaktan kurtaran, dünyevileşme hastalığına karşı en etkili ilaç ve faziletli bir ibadettir. Bu erdemli davranış, sahibini cennete; bu davranışın zıttı olan cimrilik ise sahibini cehenneme götürür. (Leyl, 92/5-10) Dayanışmaya ve yardımlaşmaya büyük önem veren İslam dini cimriliği ve israfı asla tasvip etmemiştir. Sevgili Peygamberimiz cimri kişilerin Allah’a, cennete, insanlara uzak fakat cehenneme yakın olduklarını bildirmiştir.
Yüce Rabbimiz, infak edecek şeylerin kazandıklarımızın en iyilerinden olmasını ister ve bize verildiğinde gözümüzü yummadan alamayacağımız kötü malları hayır diye vermememiz gerektiğini (Bakara, 2/267.) belirtmiştir. Zira sahip olduğunun en kötüsünü vermek bir “Kabil ahlakı”dır. Bu ahlakın arkasında yatan neden Hz. Peygamber’in ifadesiyle “Dünya sevgisi” dir.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman 7/338) Kur’an’ın bize naklettiği kıssada, Habil sahip olduğunun en iyisini Allah’a kurban sunarak O’na yak(ın)laşmış ve onun rızasını kazanmıştır. Kabil ise sahip olduğunun en kötüsünü Allah’a kurban sunarak O’ndan uzaklaşmış ve O’nun gazabını celbetmiştir. (Maide, 27-30)
Allah (c.c.), infakta samimi davranılmasını, karşısındaki kişiyi rencide edecek ve gönlünü incitecek bir tutum içerisine girilmemesini istemektedir. (Âl-i İmran, 3/92.) Şayet birisi yapacağı infakı başa kakacak olursa veya karşı tarafı hakir/küçük görecek bir tavırla yapacak olursa “Sadakalarınızı başa kakarak ve eziyetle boşa çıkarmayın.” (Bakara, 2/264.) ilahi fermanının muhatabı olacaktır. Deyimsel bir ifadeyle ‘Kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkaracaksa’ infakta bulunulmasa daha iyi olur.
Serveti imana şahit kılmanın yolu olan infak; insanların iradesine, yanlış ve batıl olarak gördüğümüz görüş, düşünce ve inancına müdahale etmek veya değiştirmek için bir araç olarak kullanılmamalıdır. İnfak; herhangi bir kişisel menfaat ve karşılık beklentisi olmadan, minnet altına alma gibi bir düşünceye kapılmadan, ‘sağ elin verdiğini sol elin görmemesi’ temel düsturuyla hareket edip riya ve gösterişten uzak hasbi bir şekilde yapılmalıdır. Peygamber Efendimiz de, sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek şekilde gizlice sadaka verenlerin, ahirette arşın gölgesinde gölgeleneceklerini haber vermiştir. (Buhari, Ezan, 36.)
İnfak, görünme ve gösterme amacı olmadan gizli veya açıktan yapılabilir. Fakat yardımın gizli olması, Allah’ın daha çok hoşuna gider. Bu gerçek, bir ayeti kerime de şöyle dile getirilmiştir: “Eğer yardımları açıktan yaparsanız, o da hoş. Yok eğer onu ihtiyaç sahiplerine gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına kefaret olur…” (Bakara, 2/271).
Kerîm olan Allah, kendisi için verilen zekatın/fitrenin/sadakanın karşılığını hem dünyada hem de ahirette ziyadesiyle verecektir. Bunun için geçici dünya malını kalıcı yapmanın yolu Allah’ın hatırını gözetmekten geçer. Eğer birilerinin hatırı için, birilerinden karşılık almak için veya daha fazlasını elde etmek yani; kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek için iyilik yapılıyorsa bu yapılan iyilik, iyilik değildir. Olsa olsa iyilik kisvesi altına gizlenmiş bir aldatış ve aldanıştır.
Kulun; Allah’ın emaneti olan malından Allah için infak etmesi, Allah’ın kuluna vermiş olduğu en büyük ikramdır. Dolayısıyla kendisine infak etmeyi nasip ettiği için insan, yüce Allah’a şükür borçludur.
Dostlar! İnfak ve nifak kelimelerinin kökenleri aynı fakat anlamları farklıdır. İnfak sözcüğü iki dünyalığa, nifak ise ikiyüzlülüğe işaret eder. Nifak ehli (münafık), ikiyüzlü ve tek dünyalı olduğu için infak etmez, edemez; infak etse de infakları kabul edilmez. Çünkü Allah’a ve onun elçisine ısrarla nankörlük etmeleri; namaza hep üşene üşene katılmaları ve hayrı her daim gönülsüzce yapmaları (Tevbe, 9/53-54) infaklarının kabulünün önündeki en büyük engellerdir. İnfak ehli (müminler) ise tek yüzlü ve iki dünyalıdır. Bu nedenle müminler, infaklarını Allah rızası için ve gönüllü olarak yaparlar ve verdiklerinin zerresinin ahirette zayi olmayacağına iman ederler.
Sahi! Siz infak edenlerden misiniz?